27 Aralık 2010 Pazartesi

kelimeler

"birkaç tane biliyorum. duysan, ağlamak isteyeceğin. birkaç kelime biliyorum, asla, benden işitemeyeceğin."

12 Aralık 2010 Pazar

21 Kasım 2010 Pazar

intihar

çekerken tetiği, sulaması gereken çiçekleri bile düşünmedi.

3 Kasım 2010 Çarşamba

kaybolmak

"bir yılı geçtikten sonra saymadım ne kadar olduğunu; fakat epey uzun zaman oldu yola çıkalı...

şimdi, değil nerde olduğumu, neden yola çıktığımı bile hatırlamıyorum."

26 Ekim 2010 Salı

16 Ekim 2010 Cumartesi

yazar kilitlenmesi

işte burada, tam da bu satırlarda, yazarın anlatamadığı bir hikaye bulunmakta.

25 Eylül 2010 Cumartesi

senaryo

fade in:

ekran karanlıktır. sonra, izleyicinin gözünün içine giren bir ışık görünür. sessizliği, kıça vurulan bir şaplak bozar. sessizlik yine ortama hakimdir.

ekran kararır.

bir saniye sonra sessizlik, haykırarak ağlayan bir bebeğin sesiyle, ikinci kez bozulur.

fade out.

21 Eylül 2010 Salı

iyi yalancı

-sen kötü bir yalancısın.
-hayır, hayır. sandığının aksine ben çok iyi bir yalancıyım. yoksa nasıl olurdu da, kötü bir yalancı olduğuma böyle birden bire inanmış olabilirdin?

13 Eylül 2010 Pazartesi

kan davası

iki adam...

biri küfrediyor diğerine, fütursuzca. diğeri ise kafasında kuruyor, ilkini öldürmeyi. diğerine göre cahil, ilki. ilkine göre ölü sevici, diğeri.

biri artık biri, diğeriyse diğeri. artık ne yapsalar, dönemezler geri.

9 Eylül 2010 Perşembe

ego

bir adam vardı, yüzünde her daim hiç ölmeyecekmiş gibi bir ifadesi olan. o ifadesiyle beraber gömdüler.

6 Eylül 2010 Pazartesi

hafiflemek

"bir zamanlar bana ait olanda artık benden yana bir şey kalmayınca, kurtuldum ondan. kuş gibi hafifim artık."

29 Ağustos 2010 Pazar

kötü hissetmek

-amına koyayım!
-ne demek oluyor bu! açık konuş!
-açık açık amına koyayım.

26 Ağustos 2010 Perşembe

bocalamak

-hep kendim olmaya çalıştım.
-sonra ne oldu?
-insanların kafasında kimsem, onlar için ondan başkası olamayacağımı fark ettim.

19 Ağustos 2010 Perşembe

gerilim

-1932'den beri oraya giden geri dönemedi.
-iyi, ben de dönmeyi düşünmüyorum zaten.

16 Ağustos 2010 Pazartesi

aile değerleri

"ben" dedi "babamı kaybettim.".

arkasında duran adam hiçbir şey söylemedi.

"benim yerime dimdik ayakta duran babamı..."

"artık gidelim mi?" diye sordu arkadaki adam. çocuk başıyla işaret etti. adam, çocuğun tekerlekli sandalyesini ittirmeye başladı ve mezarlıktan ayrıldılar.

3 Ağustos 2010 Salı

sıvışma

uyanmayacağını umarak, yataktan sessizce kalktım. giyindim. çıkarken seslendi:

"gidiyor musun?"

bir saniye durdum:

"hayır. sadece, kalmıyorum."

30 Temmuz 2010 Cuma

başka bir hayat, harcanmaya gelmez...

"belki başka bir hayatta..." diyecek oldu.

"başka bir hayatta mı? burada bu fırsata sahipken ve bunu böylesine de güzel mahvetmişken... başka bir hayatta da niçin seninle vakit harcayayım?"

18 Temmuz 2010 Pazar

boş boğaz

"hiç çok sevdiğiniz birisini kaybettiniz mi?"

soru karşısında afallamış, belli belirsiz gözleri buğlanmıştı. başını eğer gibi oldu ama yanıtladı: "evet."

"ne fena! ben hiç kaybetmedim..."

17 Temmuz 2010 Cumartesi

tek umursayan

-arkadaşlık... içi boşaltılsa da değerli bir kavram hiç şüphesiz...
-peki bugün, kimin için değerliymiş?
-benim için değerli! belki sadece benim için... ama yine de değerli...

7 Temmuz 2010 Çarşamba

pişman

"eskiden, sarhoş olmasa da benimle sevişen bir sevgilim vardı. eşeklik etmeyip, onunla evlenmeliydim..."

2 Temmuz 2010 Cuma

unutma

bir psikolog anlayabilir mi ne düşünür, bir diğerini yakabilen bir insan ya da bir sosyolog anlatabilir mi, yakılmaktan henüz kurtulan insanın etrafını çeviren toplulumu?

yananların acısı dineli çok oldu, ruhları şad olsun.

yaşayanlar devam etmekteler acı çekmeye bu "yangın yeri"nde.

28 Haziran 2010 Pazartesi

26 Haziran 2010 Cumartesi

unutan bir adamın anıları -4-

artık buna dayanamaz hale geldim. artık bu eziyeti tek seferde sonsuza dek çözme isteği içindeydim. av malzemeleri satan bir dükkana gittim ve bir silah satın aldım.

kafama silahı dayadım, düşünürsem yapamayacağımı biliyordum içten içe... yine de düşündüm ve nihayetinde vazgeçtim. şimdilik bu fikri ertelemeye karar verdim, silahı kaldıracağım çekmecede duran iki silah daha olduğunu gördüm. yanlarında da beyaz kaplı bir defter... bir günlük...

bir önceki gün tarihli sayfada "intihar etmeyi beceremiyorsun, artık denemeyi bırak." yazıyordu. ondan da önceki gün tarihli sayfada ise:

"artık bu eziyeti tek seferde sonsuza dek çözeceğime karar verdim ve bir silah satın aldım; fakat intihar etmeyi beceremedim."

11 Haziran 2010 Cuma

unutan bir adamın anıları -3-

unutacağımı bildiğimden boynuma asmak üzere bir kağıda kimlik bilgilerimi ve adresimi yazdım, arkasına da ekledim:

"ihtimal ki gazı açık unutmuşumdur, elektrik düğmelerine dokunmadan evvel içeriyi iyice havalandır."

27 Mayıs 2010 Perşembe

unutan bir adamın anıları -2-

bugün, yine cebimde ismimin, soy ismimin ve adresimin yazılı olduğu bir kart bulunca doktora gitmeye karar verdim.

evime yakın bir doktor olacaktı, ona gitmeye karar verdim. muayenehaneden girdiğimde, sekreteri beni güleryüzle karşıladı. doktorun odasına girdiğimde beni adımla beraber selamladı ve ekledi:

"hatırlamakta güçlük çektiğinizi tahmin ediyorum."

26 Mayıs 2010 Çarşamba

unutan bir adamın anıları -1-

okuduğum kitaplardaki karakterlerin isimlerini unutmamla başladı her şey ve başladığında önemli olmadığını düşündüm.

çıktığım sınavlardan sonra soruları unutuyordum ki bu da o kadar olağandışı bir şey gibi gözükmüyordu gözüme.

aynı hikayeleri anlatıp duruyordum aynı insanlara ve farkında bile değildim.

tüm bunlar yeni başlıyordu ve daha da kötüleşmeden durmayacaktı.

19 Mayıs 2010 Çarşamba

recm

"ilk taşı babama attırdılar, gelmedin. ağabeylerim birer birer, öfkeyle savurdular kollarını, yine yoktun. iftira eden kocam taşı attığında da gelmedin.

şimdi nasihat ettiğin dürüstlüğünle söyle ey yaradan, sen tüm adaletinle beraber ben katledilirken neredeydin?"

11 Mayıs 2010 Salı

cinayet

yapamaz sanıyordu... içinde bulunduğu ızdırap dayanılmaz olmasaydı asla da yapamazdı; fakat çektiği acı gözlerinden okunuyordu ve bu yüzden yapmalıydı.

zar zor kaldırdı kolunu. bir an için göz göze geldiler. "yapma" der gibiydi...

ancak yapamayacağını düşündüğünü yaptı ve tetiğe asıldı. ilk denemesinde beceremedi. öylesine takati yoktu ki...

bir sonraki seferde ise kulakları delip geçen bir ses yükseldi bir an için.

çok sevdiği atının bacağı kırıldığı için, onu vurmak zorunda kalmıştı...

2 Mayıs 2010 Pazar

kelimelerin anlatamadığı

yalnız başına, kendi hayatını yaşıyordu, halinden de memnundu; fakat anlatmak isteyince kelimelerle tarif edemediği bir şey vardı. şöyle derdi:

"keyif aldığım şeyleri yapıyorum. geziyorum, eğleniyorum, istiyorsam bunalıma giriyorum... yine de bir şey eksik... benimle olması gereken, ihtiyaç duyduğum... sürekli anahtarımı ya da cüzdanımı unutmuş gibiyim; fakat bilmiyorum.

bir yaren mi ihtiyaç duyduğum, yoksa şemsiyemi mi evde unuttum?"

25 Nisan 2010 Pazar

değişmesin istediği...

bir şarkı çalıyordu radyoda...

"bir gün hiç doğamadı güneş ve bitti..."

adamda eşlik ediyordu radyodaki şarkıya...

"bir gün hiç doğamadı güneş ve bitti..."

halbuki hiçbir şey bitmiyordu. bitsin istiyordu. hiçbir şey değişmiyordu...

fakat yine de değişsin istemiyordu.

emekli

"yazmayı ne zaman bıraktın?"
"çenemi, bileğimden daha çok çalıştırdığım gün."

10 Nisan 2010 Cumartesi

büyüdükçe öğrenilen

"annesini ilk görüşünde sevmeyi öğrenir bebek. bilmem kaç yaşına gelince yürümeyi, bilmem kaç yaşında konuşmayı...

peki ne zaman öğrenir insanlardan nefret etmeyi?"

9 Nisan 2010 Cuma

hayat ziyanlığı

"sana kalsa ben ve benim yaşadığım bu hayat, ziyan olup gidiyor ve ben hiç bir zaman senin "başarı"larından hiçbirini edinemeyeceğim."
"..."
"fakat bu benim zerre umrumda değil. seninkini yaşamaktansa, kendi hayatımı yaşamayı tercih ederim."

28 Mart 2010 Pazar

uzun hikaye

"..."
"çok uzun hikaye..." dedi. sigarasından bir nefes alıp, söndürdü ve lafını sürdürdü:

"ve bu hikaye seninle başlıyor..."

bir derin düşünce

"böylesine sevmezken beni, öylesi seviyorum ki seni... uykularımı kaçıracak kadar, hayal kurarak bile mutlu olacak kadar... bazen düşünmeden edemiyorum."
"neyi?"

"ya bir de sevseydin beni..."

23 Mart 2010 Salı

istanbul

"güzel şehir ve sen yokken de seviyorum ben onu. belki güzel olan bir şey eksiliyor sen yokken; fakat senin gidişinle beraber beni üzen bir şey de kalmıyor artık..."

20 Mart 2010 Cumartesi

karanlık

apartman her zaman olduğundan daha sessizdi. dar ve dik merdivenleri dikkatlice indim. anahtarımla kapıyı açtım. içeri girdim. içerisi karanlıktı ve ışıkları açabilmek umuduyla elektrik anahtarını el yordamıyla buldum.

sonra fark ettim ki ışıklar, aydınlatmıyorlardı artık...

15 Mart 2010 Pazartesi

yas

bir an için omuzlarında büyük bir ağırlık hissetti ve ayakta duramayacağını anlayınca dizlerinin üstüne çöktü. destek almak için elini yere koydu. içindeki acıyla beraber, elini yumruk yapmak için kapadı. elini kaldırdı, avucundaki toprağın parmaklarının arasından kurtulmasına izin verdi.

"babalar, evlatlarını toprağa vermemeli..."

13 Mart 2010 Cumartesi

ideal (!) çift

-bir kere olsun dinle beni be adam!
-bir kere olsun bırak konuşayım be kadın!

5 Mart 2010 Cuma

sabırsız

"yeni nesil acayip sabırsız ya hu, daha martın başında doğum yapıyorlar."
"minnoş'u diyorsun değil mi? sorma, bunlar çok arsız çıktılar."

2 Mart 2010 Salı

izafî

"her insan için ayrı akıyor zaman..."
"benim için ne kadar hızlı geçiyorduysa seninle birliktiyken, senin için bir o kadar yavaştı yani..."
"evet..."
"üzgünüm; fakat bu üzüntüm senin için ne kadar hızlı geçecekse benim için ise o kadar yavaş geçecek..."

27 Şubat 2010 Cumartesi

yazmak

"mümkün olsaydı, yüzüne karşı, söylemek isterdim seni nasıl sevdiğimi; fakat değil."
"ben de hep hayalini kurdum, en azından söylemeyi deneyebileceğini."

"deneyebilirim; ama korkuyorum başarırsam diye... başarırsam ve bırakırsam yazmayı, zaten söyleyebiliyorum diye..."

21 Şubat 2010 Pazar

merdivenleri çıkarken

yukarıya yalnızca engellerle dolu dimdik bir merdivenden çıkabilirdi. bu yolu seçti. binbir güçlükle; tüm saygınlığını, zenginliğini ve gücünü de elde etti.

sadece kendisine olan saygısını kaybetti.

14 Şubat 2010 Pazar

sıcak yuva

"ben geldim..." diye seslendi adam olağan neşesiyle, mutfaktaki karısına.

cevap alamayınca da kendi kendine mırıldandı, "pek de istenmediğim bir yere."

3 Şubat 2010 Çarşamba

bencillik

gözlerinden iki damla yaş süzüldü, "biri senin, biri benim için..." dedi.

"hayır, ikisi de senin için."

30 Ocak 2010 Cumartesi

keder

"niçin bu kadar üzgünsün?" diye sordu. dolu gözlerle, "çünkü sen, beni hiç bilmediğim bir yere götürdün." yanıtladı çocuk. "peki ya niçin bu kadar üzgünsün?" diye tekrar sordu.

"çünkü beni orada yalnız başıma bıraktın ve gittin."

8 Ocak 2010 Cuma

öfke -2-

ince ince akan musluktan dolan bir bardak gibi, içinde usul usul yükselen bir ateş vardı. konuşacak olsa sözleri, bakacak olsa gözleri karşısındakini yakabilirdi. dimdik duruyor ve tek kelime etmiyordu. bastığı yerler alev alıyordu sanki. tüm bunları bilmeksizin kız sordu:

-iyi misin?
-evet.