27 Aralık 2011 Salı

kehanet

kimsenin, bir saniye olsun durmadığı bir meydanda; kimsenin kulak asmadığı bir adam, var gücüyle bağırıyordu:

"dualarınızı siperlere saklayın, ailenizle vedalaşın... bir savaş yaklaşıyor arkadaşlarım! ve biz kaybediyoruz."

11 Aralık 2011 Pazar

o quam cito transit gloria mundi

tertemiz bir kağıda, bir şeyler yazdı. sonra da uyudu ve uykusunda eceliyle öldü.

daha sonraları intihar notu olduğu anlaşılmayacak kağıtta şöyle yazıyordu: "ve işte böylece geçiyor dünyanın ihtişamı..."

2 Aralık 2011 Cuma

bir seri katilin anıları -2-

babası, onun içindeki öldürme dürtüsünü fark etmişti. karşısındaki oğlu değil, öz kardeşini öldüren bir caniydi. ancak "aradığın huzuru böyle bulamayacaksın..." diyebildi, boynundaki ip konuşmasını güçleştiriyordu.

babasının ayaklarının altındaki sandalyeyi -tavana bağlı ip öyle kısaydı ki boğulmamak için parmak uçlarında yükseliyordu- çekerken, gözlerine bakmadan şöyle dedi:

"yine de ne aramayı ne de öldürmeyi bırakacağım..."

28 Kasım 2011 Pazartesi

sır

yan yana oturuyorduk. saçlarını açtı ve elbisesini üzerinden düşürürken, "sırlardan..." dedi, "haz etmiyorum.". "yine de hepimizin bir tane var." dedim.

parmaklarını saçlarımın arasına sokarken, bakışlarıyla onayladı: "benim ki de sensin..."

24 Kasım 2011 Perşembe

bir seri katilin anıları -1-

henüz 17 yaşındaydı. ilk cinayetini işlediği gün de kasım ayının sonlarına denk geliyordu. hafifçe bir dokunuşun ardından, boşlukta süzülüşünü izledi, küçük kardeşinin. "şok geçiriyor" diye düşündüler, sakin sakin oturduğunu gördüklerinde.

o ise ailesinin ondan nefret edeceğini ve hatta hapsi boylayacağını sanıyordu. bu işten sıyrılabileceğini hiç düşünmemişti.

20 Kasım 2011 Pazar

tutku cinayeti

bir adamın eli, bir kadının boynunda... adamın elleri kuvvetli, kadının boynu narin... ve adamın elleri, önceleri şehvetli, şimdiyse öfkeli.

ve şimdi kadının boynu buz gibi.

26 Ekim 2011 Çarşamba

adsız -9-

tüm gücüyle, tüm bildikleriyle saldırmak istedi. tek bir kelime ile onu alt etmeyi...

böylesi belki daha mutlu edecekti; ancak yine de sustu.

20 Ekim 2011 Perşembe

yersiz

bu dünya ona göre bir yer değildi. sonraları fark etti ki o da bu dünyaya pek uygun değildi. böyle böyle önce konuşmayı, sonra da duymayı bıraktı.

ve daha çocuktu.

17 Ekim 2011 Pazartesi

edgü

hangi dilden konuştuysa nuh, teknesine doluşan hayvanlarla, o dilden yazdı. en hayvan olanımız bile, okudu mu anlardı.

14 Ekim 2011 Cuma

adsız -8-

"nasılsın?" diye sordu, zorakî...

"yanında huzur bulduğum kimse kalmadı," dedim, "sen gittikten sonra.".

11 Ekim 2011 Salı

adsız -7-

en yakınındaki beş kişiyi vurup, intihar etmeyi düşündü. sonra aklına, vuracağı kişilerin aileleri geldi. o anlamıştı ki asla bir katil olmayacaktı.

neyse ki intihar ile cinayet aynı şey değildi.

8 Ekim 2011 Cumartesi

adsız -6-

sevdiği herkesin kalp atışlarını bir kez olsun dinlemişti. böylece ne zaman özlese, elini kendi göğsüne koyarak, biraz olsun hasretini giderebilirdi.

5 Ekim 2011 Çarşamba

adsız -5-

kumda uzanıyordum ve dalgalar yükseldiğinde, ancak boynuma kadar geliyordu.

dalgalar çekilirken beni de okyanusa doğru çekiyordu. daha önce hiç böylesi bir güçle istendiğim olmamıştı.

2 Ekim 2011 Pazar

araf

ne soğuk ne de sıcaktı teninde hissettiği rüzgar. eski usül analog bir fotoğraf makinasıyla çekilmiş gibi siyah beyazdı görebildiği her şey.

üzgün değildi ve mutlu da hissetmiyordu.

hemen yakınındaki kapkara ağacın, bembeyaz gölgesine oturdu ve beklemeye koyuldu...

30 Eylül 2011 Cuma

adsız -4-

biri, "bir sefer daha" diye dileyip de elde ettiği tüm seferleri mahvederken;

diğeri, dilediği hiçbir "seferi" dahi elde edemedi.

28 Eylül 2011 Çarşamba

uyku sersemi


Uykusunda inliyen karısını dürtüp: "Gece böylesine inledin mi, beni aldattığını düşünmeden edemiyorum."
           
Karısı, uyanamamış olacak ki yanıtladı: "Şüphe etmekte o kadar haklısın ki..."

25 Eylül 2011 Pazar

ölüm -3-

yalın ayakla bir odaya girdiğimi hatırlıyorum. hayır, hayır... ondan öncesinde yerde yatıyordum. az evvelinde sapasağlam ayaktaydım. burnumdaki koku herhalde ki ölümün kokusuydu ve kulaklarım hiçbir şey işitmiyordu.

ondan sonrasında yalın ayakla bir odaya girdiğimi hatırlıyorum.

13 Eylül 2011 Salı

boğaza -1-

çok küçükken, her gün boğazı geçtiği ve her seferinde martılarla simidini paylaştığını hayal ettiği olmuştu.

ancak -her gün boğazı geçiyor olsa da- bir sefer dahi martılara simit atmadı.

11 Eylül 2011 Pazar

kavga

karşısında duran iki adama baktı. yüzlerinde herhangi bir ifade yoktu.

gözlüklerini çıkarırken zihninde yüz birinci kere kendisine "hassiktir" diyordu. yumruklarını sıkıp adamlara doğru koşmaya başladığında ise tek düşündüğü şey, yemek üzere olduğu dayaktı.

15 Ağustos 2011 Pazartesi

radyo

oturmuşum, parazitlerden ötürü doğru dürüst duyamadığım bir radyo spikerinin hiç anlamadığım bir dilde okuduğu şiirleri dinliyorum.

7 Ağustos 2011 Pazar

eski sevgili

eskiden, bir eski sevgilim vardı. vakitli vakitsiz arardı:

"akşam ne yapıyorsun?"
"hiç."
"bana gelsene."

her seferinde yeniden beraber olacağımızı düşünürdüm:

"konuşacak mıyız?"
"istersen konuşuruz da..."

ve tanrı -iyi ki- kadını yarattı.

29 Haziran 2011 Çarşamba

adsız -3-

"yürümeye başladığından beri düzgün yürüyebil diye aldığın zerafet dersleri, söyleyemediğin r'leri düzeltmek için 12 yaşından beri diksiyon dersleri, her hareketin ahenkli olsun diye aldığın dans dersleri...

ve bunca şeyden sonra mutlusun, çünkü göğüslerin doğal."

22 Haziran 2011 Çarşamba

adsız -2-

bir sonraki günü göremeyebilecek kadar hastaydı ve ben ziyaretine gittiğimde ona kitap okuyordum. ne okuyacağımı sordum, dokuzuncu hariciye koğuşu'nu uzatıverdi. kaldığı sayfayı bir zarfla ayırmış, okuduğu son cümleyi ise kurşun kalemiyle işaretlemiş. devam ettim:

"görülecek, işitilecek, tadılacak, okunacak, yazılacak, yapılacak o kadar çok şey birikiyor ki; bundan sonra hayatımın bütün bunlara yetişmeyeceğinden korkuyorum."

boğazımda bir şeyler düğümlendi, sustum.

4 Haziran 2011 Cumartesi

adsız -1-

etrafımda koşuşturan insanlara baktım. bağrıyorlardı, telaşlıydılar. sayıları artıp duruyordu. aralarından iki tanesi yatağıma kadar gelip yüzüme baktı ve diğerlerine dönüp bir şeyler söyledi. telaşlıydılar.

ben, onca telaşlı insanın arasında, huzurla ölüyordum.

29 Nisan 2011 Cuma

ara

yanyana iki yatakta, yanyana iki çocuk yatıyordu.

-sen bir kere öldün, anlatsana nasıl bir şeydi?
-önce sadece bir ışık vardı. benim üzerime düşüyordu ve gerisi karanlıktı. sonra gözlerim alıştı ve kalabalığı gördüm, sonra bir de mikrofonu... mikrofona yaklaştım, bir bilen vardır belki, nerede olduğumu soracaktım. alkışlamaya başladılar. sonra fark ettim, bütün sevdiğim insanlar oradaydılar. sonra görmeye başladım ardımda duran orkestrayı. sonra bıraktım endişelenmeyi, "şarkı söyleyeyim ya" dedim. orkestra bir şeyler çalmaya başladı, o ara da doktorlar beni hayata döndürmüş, şarkıyı söyleyemedim.

24 Nisan 2011 Pazar

beckett'e

"hep denedik, hep yenildik samuel. her seferinde daha iyi yenildik. yenilmek... yenilmek değil de, denemek... denemek, eskitiyor insanı."

1 Nisan 2011 Cuma

mülkiyet

"istediğim her şeye sahibim." dedi. zengindi ve evet, haklıydı.

tek bir şey söyleyebildim:

"istemediğin her şeyin sahibi de benim."

10 Mart 2011 Perşembe

hikaye

bu, bir hikayenin başlangıcıdır ve ardından gelecek noktayla, aynı zamanda da sonu.

26 Şubat 2011 Cumartesi

tutulma

ve işte masasında oturmuş kıpırdamadan duruyordu.

elinde kalemi ve zihninde bir türlü yazamadığı kelimeler...

7 Şubat 2011 Pazartesi

sorumsuz

binlerce tercihi önüne dizilirdi; fakat yine de hiçbirini seçmezdi. "birini seçecek olsam, omuzlarıma yükleyeceği sorumluluğu düşünebiliyor musun?" derdi.

29 Ocak 2011 Cumartesi

öpücük

bir ilişkiyi başlatanından ziyade, bitireni özgür kılıyordu her birimizi...

5 Ocak 2011 Çarşamba

öfke -3-

öfkesi, her içinden geçişinde tüylerini ürpertirdi ve bir gün bile terk etmedi onu.

aynada sadece kendi gördü gözlerinde, sadece yalnızken sövdü, yalnızdı ne zaman bağırıp çağırmak istese, her seferinde...

kimseyi de inandıramadı bu yüzden, içinde nefes alan ve ruhuyla beslenen öfkesine.