24 Mart 2009 Salı

ölüm

adam: "şimdi öylece gidiyorsun, öyle mi?

ruhu: "bizler, fani bedenlerin artık yaşayacak bir şeyi kalmadığı zaman, sizleri terk ederiz. hep hiçbir şeye sahip olmamaktan yakınan sen, benim gidişimle, sahip olduğun tek şeyi de kaybediyorsun. sonuçta ben, geldiğim yere; sen, toprağa gidiyorsun.

elveda."

22 Mart 2009 Pazar

hakuna matata felsefesi

"takma kafana" ya hu, bir şeyler gelir ve bir şeyler geçer... doğanın kanunu bu, hakuna matata!*

günler geçecek, insanlar sana gülecek. her şeyi, evet her şeyi hatalı yaptığını düşüneceksin fakat gerçek bu değil, hakuna matata!

pek çok acı tecrübe gelip kafanın içerisinde seni dürtüp duracak... bakma tecrübe dediğime, bir başka adı var onun fakat burada söylenmez, hakuna matata!

sonuç itibariyle, yaşıyorsun ya işte bundandır tüm çilelerin ve sende tek başına bir keşsin*...

Hakuna Matata!

*hakuna matata: "problem yok" manasına gelen bir söz öbeği. swahilice...
*keş: burada bunu bir dipnot olarak açıklama isteği duydum. keş, çeken anlamına gelmektedir. çilekeş, çile çeken. esrarkeş, esrar çeken vb...

seraphlar

tanrının tahtının koruyucusu olan seraphların (türkçe "seraf" olarak telaffuz edilir) bahsini hiç duydunuz mu?

seraphs were in attendance above him; each had six wings: with two they covered their faces, and with two they covered their feet, and with two they flew. then one of the seraphs flew to me, holding a live coal that had been taken from the altar with a pair of tongs" (isaiah* 6:2,6).

and i said: "woe is me! i am lost, for i am a man of unclean lips, and i live among a people of unclean lips; yet my eyes have seen the king, the lord of hosts!" the seraph touched my mouth with it and said: "now that this has touched your lips, your guilt has departed and your sin is blotted out" (isaiah 6:5,7).

*isaiah: eski ahitte bahsi geçen bir peygamberdir.

21 Mart 2009 Cumartesi

21 mart adamı

bir bugün, bir de 23 eylül... tek bu günler tutturur dengeyi. 12 saat gece 12 saat gündüz...

geri kalan 363 gün ise dengesiz...

20 Mart 2009 Cuma

çok konuşan bir şey kaybeder...

Balıklarını yemlemek için yerinden doğruldu. Akvaryuma yem atarken konuşmaya başladı:

"Ne iyi, cam kafeste balık olmak... ... ne bir dert... ...ne bir sorumluluk... ...beklentiniz yok... ...beklentileri olan insanlardan uzak... ...bıdı bıdı..."

Ancak kutudaki yem bittiğinde fark etti dalgınlığını. Bir kaç balık çoktan ölmüştü bile...

18 Mart 2009 Çarşamba

tanrı'yla monolog -3-

-fakat anlattığınız kadarıyla, tanrı size sadece "çünkü de ondan" dedi. bunun zihninizde çakan bir şimşek olmadığını nasıl söyleyebilirsiniz?
-sorduğum soru karşısında ne demesini beklerdiniz? ağzımdan "niçin?" çıktı fakat kafamda her şeyin niçini vardı. yaratılıştan, yok oluşa kadar her şeyin sebebine olan açlığımla... her neyse,bir dahaki sefere aklım başımda olarak karşısında olacağım, o da bunu biliyor.

doktor duvardaki saate baktı:

-zamanımız doldu. bakın seanslarımızın sıklaştırılması gerektiğini düşünüyorum. asistanımla görüşürseniz gelmeniz için fazladan bir gün söyleyebilir.
-pekâlâ doktor bey, en kısa zamanda tekrar görüşeceğiz.

zikrimi kaybettim ben

ne çok şey gördüm, ne çok insan tanıdım. öyle ki, yoldan çıktım, hakikatten saptım, kendimden şaştım. gerçekleri erteleyip, zevk-i sefaya kandım. eğlendim, öylesine eğlendim ve bunun da sonuna dek gitmeye karar verdim ki şimdi neyzen'in beyitinde bahsettiğinden farklı olmayan bir adam oldum:

"bilmem ki nazlı yârim,niçin açmış gül erken.
zikrimi kaybettim ben,hayvan gibi gülerken."

17 Mart 2009 Salı

tanrı'yla monolog -2-

-bu yanıt, beklentilerinizi karşılamamış olmalı...

doktor, gözlerini ona dikmişti. adam, doktorun haklı olmasından rahatsız olmuş gibi iç geçirip devam etti:

-malesef ki evet. karşısında donakalmıştım. yüce yaratan benimle dalga mı geçiyordu, yoksa herkesle paylaşmadığı bir yanıtı mı bana vermişti?
-anlıyorum.
-hayatımı anlıyor musunuz, doktor?
-anlattığınız kadarını...
-ama o, ben tek kelime etmeden tamamını biliyordu. düşünüyorum da, beni böylesine tanıdığına göre ya tanrı sonunda yakarışlarıma cevap verdi ya da deliriyorum...
-kabullenmek, tedavinizde...
-susun! hâlâ tanrı'nın beni seçtiğine inanıyorum...

kimi?

Tanrı, "Öldürmeyeceksin!" diyerek kesin konuştu. Fakat insanoğlu, ki Tanrı'yı kandırabileceğini sanacak kadar zekadan yoksundur, "İyi de kimi?" diye sorarak öldürmekten geri kalmayacağını belli etti.

O gün bugünür, insanoğlu, işine geldi mi "Öldürmeyeceksin! Bu Tanrı'nın emri!" der işine gelmedi miydi de tekmeyi sallayıverir ayağının altındaki tabureye...

16 Mart 2009 Pazartesi

tanrı'yla monolog -1-

-doktor, size sık sık tanrıya yakardığımdan bahsetmiştim değil mi?
-evet.
-dün gece, ilk kez, benimle konuştu...

doktor elindeki kağıda not aldıktan sonra konuştu:

-ilginç...
-bir hayli... bunun üzerine ben sanki tek bir kelime söyleme hakkım varmış gibi düşünüp ona soruverdim: Niçin?
-pekâlâ o ne dedi?
-ancak bir tanrı'nın verebileceği gibi cevapladı beni ve bana,

"Çünkü de ondan..." dedi...

15 Mart 2009 Pazar

kendinden geriye

Bir şey bırakmıyor olduğunu gördü, terk eylediği vakit bu hayatı... Unutulmak korkusuyla bir şeyler yazmayı istedi. Bir tomar kağıdı çıkarıp önüne koydu. En üstteki kağıda bir şeyler karalamaya başladı. Beğenmedi buruşturdu attı. Sonra bir daha, sonra bir daha...

Tam bir kere daha başlayacaktı ki yazmaya, bir önceki yazdıklarının izleri düşmüştü bu kağıdın göğsüne. Bunun üzerine, yazmayı bıraktı...

İşte bu izler kalacaktı göç ettiğinde, kendinden geriye...

14 Mart 2009 Cumartesi

aslında ben...

-çocuktan beterimdir...
-...
-başarılı olmadığım aşikar...
-...
-ne yüzüm, ne yazım güzel...
-...
-bir şey söylesene...
-şimdi seni daha az seviyorum mu sanıyorsun?
-öyleyse durma, öp beni...

13 Mart 2009 Cuma

la chat de ta mére

-Fransızca mı öğreniyorsun?
Göz devirmece, sıkılmaca, iç geçirmece:
-Evet...
-Ay ne güzel. Hadi bir şeyler konuş...
-La chat de ta mére!
-O ne demek?
-Bilmem, Türkçe'den anlık çeviri yaptım.

karşılıklı duygular

"Seni seviyorum..."

Sonunda bu kelimeler döküldü ağzından. Ne çok beklemişti, bunu söyleyebilecek cesareti kendinde bulabilmek için...

Diğeri yalnızca "Ben de..." diyebildi. İlki, sarılmak için hareketlenir gibi oldu ki diğeri sözlerini devam ettirdi:

"Ben de bir hayli seviyorum, kendimi..."

12 Mart 2009 Perşembe

11 Mart 2009 Çarşamba

sırası mı?

Silahını kaptığı gibi beline soktu. Karısını da, komşusu olacak o puştu da vurmak niyetiyle kapısını açtı, Azrail ile burun buruna geldi:

“Sırası mı şimdi?” dedi, göğsünde beliren sancı ile…

Sonra da çekti onu vurdu…

9 Mart 2009 Pazartesi

engel

“Niçin?” diye sordu kendi kendine.

Tam derin derin sorgulayacaktı ki hayatını, sigarasının bittiğini fark etti.

8 Mart 2009 Pazar

aldatan

-Le vent*…
-Efendim hayatım?
-Mehmet ile yakın arkadaş mısınız?
-Niçin? Onunla da mı yatacaksın?

*le vent:(fr) Rüzgâr

azrail

-Hoş geldin, çay alır mısın?
-Oturacak değilim, seni almaya geldim.
-Hele dur ya hu, ne bu acele?
-Duramam! Daha almaya gideceğim çok insan var.

6 Mart 2009 Cuma

akıl oyunu

-121, 122, 123…
-109283, 485029, 129384…
-124, 125…
-175345, 635789…
-Ebenin!

insan dediğin...

İnsan dediğin, gelip de geçtiği bu dünyayı güzel kılmalı ve öyle terk eylemeli...

Tıpkı yatağını aşındıran akarsular gibi...

5 Mart 2009 Perşembe

-ki bir zamanlar

Eskiyen yüzünde meltemi hissetti. Aylardır, hiçbir şey yapmıyordu. Evine -ki bir zamanlar dönmek için can atardı- hiç uğramıyordu. Evinde -ki bir zamanlar çocuklarının sesleri yankılanırdı- hiçbir ses duyulmuyordu…

Elini cebine attı ve kalan bozukluklarını buldu. Onları da -ki bir zamanlar ekmeğini ona veren- denize savurdu.

-ki şimdi her şeyini ondan alan- denize...

4 Mart 2009 Çarşamba

muamma

Adam kedisine seslendi. Arkasından bir ses yükseldi:
“Kedin öldü.” dedi.
“Sen kimsin? Karım nerede?” diye sordu adam.
“O da öldü.” diye yanıtladı yabancı.
Adam kafasını avuçlarına aldı, ağlamaklı bir sesle yabancıya:
“Bir ben yaşıyorum yani şimdi öyle mi?” dedi.
Yabancı gülümsedi,
“Yaşadığını da nereden çıkardın?”

gördüm...

gördüm,
binbir türlü pisliğini dünyanın...

gördüm,
tasasını ve umudunu insanın...

gördüm,
görebileceğim her şeyi diyordum...
ki anladım, daha göreceğim çok şeyin olduğunu...