24 Aralık 2009 Perşembe

felsefî

-hayatta bir şey yoktur ki açıklaması göründüğünden zor olsun.
-hayır. hayatta bir şey yoktur ki anlaması göründüğü kadar basit olsun.

21 Aralık 2009 Pazartesi

savaş

ne çok genç vardı, öldüremeyeceğini düşünen. ilk adamın düştüğünü görmelerinden sonra onları görmeliydiniz.

ölüm korkusuydu, her birini katile çeviren ve yarını göremeyeceklerini düşündüren.

yolun sonunda, her biri saldırganlardan da daha vahşiydiyler.

7 Aralık 2009 Pazartesi

özür dilerim

"yanlışı, doğrudan ayırt edemedim. şimdi ise pişmanım; fakat bir köpek gibi değil. bir kedi gibi... oyun yaptığını zanneden, fakat acı veren bir kedi gibi..."

iki kez

"seninle hiç dans etmiş miydik?"

kız, başıyla onayladı. çocuk, kıza yaklaştı:

"hayatta, bazı şeyleri ikinci kez yapmalı insan."

2 Aralık 2009 Çarşamba

ilk aşklarım

-o resimlerdekiler kimler?
-her biri ilk aşklarım... her birini sevdiğim, her birinde bir öncekinde bulamadığımı bulduğum...

30 Kasım 2009 Pazartesi

satılık

çok sayıda umut. sahibinden, ya hiç kullanılmamış; yahut az kullanılmış.

25 Kasım 2009 Çarşamba

sezar

size ait olmayanı, size ait olacak ümidiyle aldınız.

en başından beri, benim olanı almaya geldim.

7 Kasım 2009 Cumartesi

ölüm,

öylesine aceleyle seyahate çıkmaktır ki bedeninizi bile yanınıza almaya fırsatınız yoktur.

5 Kasım 2009 Perşembe

yeğlenen

"ben onu çok seviyorum; fakat o bunu bilmiyor."
"boş ver... bilmiyor olması, anlamıyor olmasından daha iyi."

4 Kasım 2009 Çarşamba

kesişmeyen hayatlar

-peki ya ben seni daha çok sevdiysem? bulutun yağmuru, güneş'in ay'ı, yelkovanın akrebi sevdiğinden daha çok sevdiysem?
-yine de beraber bir gelecek beklemiyor bizi.

2 Kasım 2009 Pazartesi

hayata ithafen

"ulan, değdi mi beni bu kadar üzdüğüne? bitirmek, bu kadar basit işte."

öldüren

"bu aralar pek sıktır ki seni düşünüyorum."
"desene "yalnızlıktan geberiyorum."."

1 Kasım 2009 Pazar

yokluğu hissedilen

"yağmur yağıyor ve kollarımı beline dolamak istiyorum; fakat sen yoksun. sen de olmayıver tamam; ama bir şişe şarabım daha olaydı yanımda."

29 Ekim 2009 Perşembe

istersen hiç başlamasın...

-istersen hiç başlamasın...
-sus. ne olur, saçmalama daha fazla. başlasın istiyorum, sense "istersen hiç başlamasın" diyorsun. belki kötü bitecek, belki incineceğim veya seni inciteceğim diye düşünüyorsun. ama sus. ben, bitecekse eğer, kötü bitsin istiyorum. incinmek ve belki incitmek istiyorum; fakat seninle birlikte olmak istiyorum.

seni seviyorum...

21 Ekim 2009 Çarşamba

istatistik

yaşadığı dünyada milyarlarca insan vardı. bir o kadar da karşı cins...

fakat yine de bir başkasına aşık olamazdı.

9 Ekim 2009 Cuma

güneşin batışıyla...

"hiçbir zaman yalnız olmak zorunda değildin."
"evet değildim, arkadaşlarımla beraberken pek rahatsız da değildim. pekâlâ mutluydum da. işte bu anlarda hissederdim her şeyin geçici olduğunu. böyle zamanlarda anlardım ki yalnız da ayağa kalkabilirim.

fakat gece olurdu yine de..."

8 Ekim 2009 Perşembe

-yanıbaşımda- uyuyan

hey!
yanı başımda uyuyan, uyan.
dön, çıktığın bu yolculuktan.

hey!
yanı başımda uyuyan, uyan.
bir kere daha soluklan
-ki bileyim yaşıyorsun-
"uyanmayacak" diyenlere inat.
uyan!

hey!
yanı başımda uyuyan,
biliyorum "uyanmayacak" diyenler haklı;
fakat var mı lugatımızda böyle kolay pes etmek?
uyan!
uyan ve gözlerimin içine bak.
tek bir kelime söyle
ve yine konuşalım saatlerce.

hey!
uyan allah'ın belası.
mademki öyle,
dur ve bekle.
geleceğim
ve buluşacağız
ebediyette...

28 Eylül 2009 Pazartesi

düşmüş olanın azabı -3-

şimdi yalnız değildi. kızın sorularına karşın, cevapları bilmiyormuş gibi cümleler sarf etti.

şimdi yalnız değildi. önemli olan da buydu.

başkaldıran olarak, sürgün olarak yaratılmış toprakları gezecekti. yabancı olduğu bu toprakları...

kız da ona eşlik etmek durumundaydı. onun da mükafatı bu olacaktı. belki de cezası...

"nereden geldiğimi bilmiyorsun ve belki de hiç bilmeyeceksin. sana söyleyebileceğim, şimdi berabersek bir amaç uğruna beraberiz. sen de bundan böyle benimle geleceksin ve yabancısı olduğum bu topraklarda bana yol göstereceksin."

26 Eylül 2009 Cumartesi

(bir başka) engel

ne bir son, ne de bir başlangıç olabilir ölüm. olsa olsa benliğimizin şahit olacaklarının tam orta yerinde duran bir engel olabilir.

her birimizin bir gün üstünden atlayacağı...

13 Eylül 2009 Pazar

gerçek

"öyle günlerdi ki, hiç kimseyi sevemezdim." dedi kız.

"hayır" dedi çocuk... "sen, bir beni sevmeyi beceremedin."

11 Eylül 2009 Cuma

kaçınılmaz olan

8.848 metre tırmansan da, 10.924 metre dibe batsan da...

yolun sonu üzerine bastığın toprağın hepi topu iki metre altında...

düşmüş olanın azabı -2-

kutsal olduğu zamanlardan defalarca kez güçsüz düşmüş olarak, kendisini yadırgamayacak olanı bulana dek yürüdü.

tanrı, dünya'ya terk ettiklerini yalnız bırakmazdı.

o da yalnız değildi ve nihayetinde kendini yadırgamayacak olana rastlamıştı. genç bir kızdı... belki görevlendirildiğinden, belki de sadece acıdığından ona yardım etti.

omuzlarındaki yaraları sildi. üzerine geçirmesi için giysiler verdi. şimdi, bu giysiler içerisinde diğer insanlardan bir farkı kalmamıştı.

iyi değildi, kötü de... mutlu değildi, hüzünlü de...

sadece şaşkındı. en başında üstünlüğünü kabul ettiği varlıklar arasındaydı.

genç kız, ilk başları hariç ona hiç soru sormadı.

4 Eylül 2009 Cuma

hatalar

nilüfer yapraklarının birinden diğerine sıçrayan bir kurbağa gibi çabalamıştı bu batağa saplanmamak için. onca çabasına rağmen, ilk hatasında kendini bu batağın dibinde buldu.

"belki de bazıları için kaçınılmazdır dibe vurmak, bazıları için en yukarıda olmanın olduğu gibi." diye kendini avuttu, yaşamaya devam edebilmek için.

26 Ağustos 2009 Çarşamba

düşmüş olanın azabı -1-

...ve şimdi 7. kattan tanrı'nın tahtının bekçileri tarafından ittirildi. tanrı'nın tüm gazabıyla düşüyordu. azabının alevleri öyle parlaktı ki, yeryüzünden bakanlar onu bir kuyruklu yıldız sanırdı.

çakılışıyla toprağı hareketlendirdi. düştüğü yerden kalkıp yürürken, iki insan gelmişti. onlara hayretle baktı ve onlar da ona, bu çıplak insana baktılar. sırtındaki kopmuş kanatlarının yaralarına...

oradan uzaklaşmaya devam etti.

düştüğü yerde bir gecede, kırk asırlık bir çınar yeşerdi.

25 Ağustos 2009 Salı

etkileşim

Basit bir insan dokunuşunu parayla satın alabilirdi. Fakat hiçbir şey herhangi bir kimsenin onu sevmesini sağlayamazdı.

Modern zamanlardı. İlkel çağlardan hiçbir farkı olmayan...

20 Ağustos 2009 Perşembe

zamanla...

"Şimdi yalnız değilsin ve keyfin yerinde.

Fakat bir an gelecek ki, yalnız kalacaksın. İşte, işte o zaman ben düşeceğim aklına. Ama o zaman bile söylediklerimi anlamayacaksın. Nasıl günden güne haklı çıktığımı görmeyeceksin.

Ve yine, ben zerre umurunda olmayacağım."

16 Ağustos 2009 Pazar

hepsine karşı

"Senin suçun, onlarınkinden daha büyük!" dedi ilahi ses.

"Ne yapabilirdim? Onları durdurmaya çalıştım, hepsine bir bir neler olacağını anlattım. Yaptıklarının neye sebep olacağını... Hiçbiri bana kulak asmadı." diye yanıtladı, çaresizlik içerisindeki ses tonuyla.

"Onlar kördüler ve cezalarını da çekecekler. Fakat sen, her şeyi görebilecek gözlere sahip olan sen, onlara karşı durmaktan vazgeçtin. Bundandır ki suçun, onlarınkinden büyük.". Öfkesi seçtiği kelimelerinden dahi anlaşılıyordu.

"Ne yapabilirdim? Herkese karşı tek başımda durmaktan yoruldum..."

15 Ağustos 2009 Cumartesi

Yalnızlığın Tarifi

Cep telefonunu eline alıp bir numarayı tuşladı ve kulağına götürdü;

"Hattınızda şu anda... Ne kadar... Kontör bulunursa bulunsun, arayacak... Hiç kimseniz... bulunmamaktadır. Hattınızın aramalara kapanmaması için en geç..."

14 Ağustos 2009 Cuma

kör

"Göremiyorum... Kör olmadan önce görmediğime inanmazdım. Şimdiyse görmeden inanmak zorundayım ve itiraf etmeliyim ki yanılıyormuşum. Görmediğime de inanabilirim." dedi genç kız.

Dinleyen ise "Pekâlâ bu anlattıklarınız, gelecekte işlenecek cinayetler, bunları nereden biliyorsunuz?" dedi.

Kız duraksadı, "Bilmiyorum, sadece duyuyorum."

6 Ağustos 2009 Perşembe

Çift

Kadın: Aptalsın sen! Aptalsın!
Adam: ....
Kadın: Aptal! Harika bir çift olabilirdik!
Adam: Çorap mıyız be kadın!

27 Temmuz 2009 Pazartesi

eve dönüş

...ve şimdi evime döndüm. fakat gariptir ki bu dönüş, daha önceleri evim dediğim yerlerden başka bir eve dönüş oldu.

buysa bana, bir yerlerde olup hiçbir yerde olmamayı; bir şeylere bağlı olup, hiçbir şeye bağlı olmamayı anımsattı.

ne garip... bir evim, yurdum, memleketim var. ama ne evimdeyim ne yurdumdayım ne de memleketimdeyim...

19 Haziran 2009 Cuma

alarm

"Yarın bir şey yapacak değilim, bu yüzdendir ki saatimi kurmuyorum." dedi kendi kendine ve uzanıp yüzünü duvara döndü. Biraz düşünüp kendi kendine söylendi tekrardan:

"Fakat yarın, uyanmak istediğim zamandan bir saat öncesine kuracağım saatimi ki sevişmek için yeterli vaktimiz olsun..."

9 Haziran 2009 Salı

susuş

öyle çok düşünüyordum ki son zamanlarda, aklıma gelmeyen şey sayısı çok azdı. ne zaman biri bir şey söylese, "bu benimde aklıma gelmişti." diyesim geliyordu.

gelin görün ki, inanmayacaklarını bilerek susuyordum.

6 Haziran 2009 Cumartesi

son

dalgın dalgın karşıya geçiyordu ki acı bir fren sesi duydu. kafasını çevirip bakmaya kalmadan bütün bedeninde büyük bir acı hissetti.

en son gördüğü şeyin ne olduğunu bile anlayamadan ölecekti, fakat en son duyduğu şey acı bir çığlık idi.

2 Haziran 2009 Salı

ti

koduğumun hayatını öylesine basite aldım ki bahsetmekten vazgeçmemem gereken her şeyi anlatmaz oldum. halbuki ne çok şey varmış üzerine saatlerce konuşulması gereken.

şimdiyse 3. satırımı yazabilmek için düşünüyorum da düşünüyorum...

22 Mayıs 2009 Cuma

rahatsızlık

Defalarca tanık olmuştu insanlarla alay edilmesine. Fakat alay konusu olana kadar bundan hiç rahatsızlık duymamıştı.

Hal böyle olunca, kızgınlığına kimse aldırış etmedi.

16 Mayıs 2009 Cumartesi

acı

ağzından kanlar boşaldı. sonra burunundan, kulaklarından... kan durduğunda bile biliyordu ki içinde bir yerler sürekli kanıyordu. yüzüne yansıtamayacağı kadar çok acıyordu canı.

yapabileceği tek şeyi yaptı. maket bıçağını boğazına dayadı ve hızlıca bir yarım daire çizerek kanının boşalmasını sağladı. fakat akan yalnızca kandı, acı hep oradaydı.

11 Mayıs 2009 Pazartesi

korkmayın

yalnız başına oturduğu, karanlık odasında kafasını kaldırdı,

-korkmayın, yazıyorum. sadece siz görmüyorsunuz, korkmayın...

sonra tekrar kafasını önündeki kağıt yığınına doğru eğdi.

1 Mayıs 2009 Cuma

unutulmayacak bir gün

50'sine merdiven dayamıştı fakat yaşadığı günler içinde yalnızca bir günü unutmamıştı. Gördüğü yarım asır için de tek bir gün, unutulmayacak bir gündü.

32 yıl önce, bugün...

23 Nisan 2009 Perşembe

mânâsızlaşma

En çok istediği şeye baktı ve onun artık istediği değil sahip olduğu şey olduğunu fark etti. Tüm arzusu, işte o zaman, verdiği nefesle beraber ruhunu terk ediverdi.

Sonra da gözleri, bir başka şeyi aramaya koyuldu...

16 Nisan 2009 Perşembe

defnediliş

durmaksızın akan gözyaşları arasında birden her şey aydınlandı sanki... ne çok benziyordu, oğlunu toprağa verişi, tanrı'nın insanı dünyaya terk edişine...

tanrı, insanı yeryüzüne terk etti. o günden beri her insan, kendince yöntemlerle ona ulaşmak için bocaladı durdu.

o, oğlunu toprağa verdi ve şimdi kendince yöntemlerle ona ulaşmak için çabalayacaktı...

11 Nisan 2009 Cumartesi

hatır

dipsiz bir kuyuya düşer gibi oluyorum bazen
ve
sevdiğim kadınlar geliyor hatrıma,
hiç yokken...

gülüşleri düş,
öpüşleri hayat öpücüğüm olan...

sonra nedendir,
bir türlü gelmiyor hatrıma
kendimi kaybettiğim,
o zorlu vedalar...

7 Nisan 2009 Salı

son sefer

"Bir dahaki seferim, son seferim olacak." dedi adam. "Bir dahaki seferin, son seferin olsun." dedi kadın.

Ve son sefer olacağını bile bile bir daha seviştiler...

4 Nisan 2009 Cumartesi

temet nosce*

bana deli diyen dilber,
kendini normal mi sanır?
bırakıp bunu baksa bana
azıcık kendini tanır.

*temet nosce: latince, kendini tanı.

3 Nisan 2009 Cuma

pourquoi?

C'est une question que je ne poserai plus... J'ai posé pour plusieurs temps, c'est pourquoi je suis fatigué.

Il est difficile d'oublier, mais j'ai compris...

Il n'y a pas une réponse.

1 Nisan 2009 Çarşamba

öfke

öylesine bir alev sarmıştı ki bedenimi, her daim soğuk ellerimle tenime dokunamıyordum. kendimi dizginlemek için, bir şeyler karalamaya başladım. kelimeler yazıyordum fakat bunlar cümleler oluşturmuyorlardı. sonra, "bunlar olsa olsa bilinç altımın dışavurumudurlar." diye düşündüm.

yazdıklarımı okuduğumda, tamamen haklı olduğumu gördüm...

24 Mart 2009 Salı

ölüm

adam: "şimdi öylece gidiyorsun, öyle mi?

ruhu: "bizler, fani bedenlerin artık yaşayacak bir şeyi kalmadığı zaman, sizleri terk ederiz. hep hiçbir şeye sahip olmamaktan yakınan sen, benim gidişimle, sahip olduğun tek şeyi de kaybediyorsun. sonuçta ben, geldiğim yere; sen, toprağa gidiyorsun.

elveda."

22 Mart 2009 Pazar

hakuna matata felsefesi

"takma kafana" ya hu, bir şeyler gelir ve bir şeyler geçer... doğanın kanunu bu, hakuna matata!*

günler geçecek, insanlar sana gülecek. her şeyi, evet her şeyi hatalı yaptığını düşüneceksin fakat gerçek bu değil, hakuna matata!

pek çok acı tecrübe gelip kafanın içerisinde seni dürtüp duracak... bakma tecrübe dediğime, bir başka adı var onun fakat burada söylenmez, hakuna matata!

sonuç itibariyle, yaşıyorsun ya işte bundandır tüm çilelerin ve sende tek başına bir keşsin*...

Hakuna Matata!

*hakuna matata: "problem yok" manasına gelen bir söz öbeği. swahilice...
*keş: burada bunu bir dipnot olarak açıklama isteği duydum. keş, çeken anlamına gelmektedir. çilekeş, çile çeken. esrarkeş, esrar çeken vb...

seraphlar

tanrının tahtının koruyucusu olan seraphların (türkçe "seraf" olarak telaffuz edilir) bahsini hiç duydunuz mu?

seraphs were in attendance above him; each had six wings: with two they covered their faces, and with two they covered their feet, and with two they flew. then one of the seraphs flew to me, holding a live coal that had been taken from the altar with a pair of tongs" (isaiah* 6:2,6).

and i said: "woe is me! i am lost, for i am a man of unclean lips, and i live among a people of unclean lips; yet my eyes have seen the king, the lord of hosts!" the seraph touched my mouth with it and said: "now that this has touched your lips, your guilt has departed and your sin is blotted out" (isaiah 6:5,7).

*isaiah: eski ahitte bahsi geçen bir peygamberdir.

21 Mart 2009 Cumartesi

21 mart adamı

bir bugün, bir de 23 eylül... tek bu günler tutturur dengeyi. 12 saat gece 12 saat gündüz...

geri kalan 363 gün ise dengesiz...

20 Mart 2009 Cuma

çok konuşan bir şey kaybeder...

Balıklarını yemlemek için yerinden doğruldu. Akvaryuma yem atarken konuşmaya başladı:

"Ne iyi, cam kafeste balık olmak... ... ne bir dert... ...ne bir sorumluluk... ...beklentiniz yok... ...beklentileri olan insanlardan uzak... ...bıdı bıdı..."

Ancak kutudaki yem bittiğinde fark etti dalgınlığını. Bir kaç balık çoktan ölmüştü bile...

18 Mart 2009 Çarşamba

tanrı'yla monolog -3-

-fakat anlattığınız kadarıyla, tanrı size sadece "çünkü de ondan" dedi. bunun zihninizde çakan bir şimşek olmadığını nasıl söyleyebilirsiniz?
-sorduğum soru karşısında ne demesini beklerdiniz? ağzımdan "niçin?" çıktı fakat kafamda her şeyin niçini vardı. yaratılıştan, yok oluşa kadar her şeyin sebebine olan açlığımla... her neyse,bir dahaki sefere aklım başımda olarak karşısında olacağım, o da bunu biliyor.

doktor duvardaki saate baktı:

-zamanımız doldu. bakın seanslarımızın sıklaştırılması gerektiğini düşünüyorum. asistanımla görüşürseniz gelmeniz için fazladan bir gün söyleyebilir.
-pekâlâ doktor bey, en kısa zamanda tekrar görüşeceğiz.

zikrimi kaybettim ben

ne çok şey gördüm, ne çok insan tanıdım. öyle ki, yoldan çıktım, hakikatten saptım, kendimden şaştım. gerçekleri erteleyip, zevk-i sefaya kandım. eğlendim, öylesine eğlendim ve bunun da sonuna dek gitmeye karar verdim ki şimdi neyzen'in beyitinde bahsettiğinden farklı olmayan bir adam oldum:

"bilmem ki nazlı yârim,niçin açmış gül erken.
zikrimi kaybettim ben,hayvan gibi gülerken."

17 Mart 2009 Salı

tanrı'yla monolog -2-

-bu yanıt, beklentilerinizi karşılamamış olmalı...

doktor, gözlerini ona dikmişti. adam, doktorun haklı olmasından rahatsız olmuş gibi iç geçirip devam etti:

-malesef ki evet. karşısında donakalmıştım. yüce yaratan benimle dalga mı geçiyordu, yoksa herkesle paylaşmadığı bir yanıtı mı bana vermişti?
-anlıyorum.
-hayatımı anlıyor musunuz, doktor?
-anlattığınız kadarını...
-ama o, ben tek kelime etmeden tamamını biliyordu. düşünüyorum da, beni böylesine tanıdığına göre ya tanrı sonunda yakarışlarıma cevap verdi ya da deliriyorum...
-kabullenmek, tedavinizde...
-susun! hâlâ tanrı'nın beni seçtiğine inanıyorum...

kimi?

Tanrı, "Öldürmeyeceksin!" diyerek kesin konuştu. Fakat insanoğlu, ki Tanrı'yı kandırabileceğini sanacak kadar zekadan yoksundur, "İyi de kimi?" diye sorarak öldürmekten geri kalmayacağını belli etti.

O gün bugünür, insanoğlu, işine geldi mi "Öldürmeyeceksin! Bu Tanrı'nın emri!" der işine gelmedi miydi de tekmeyi sallayıverir ayağının altındaki tabureye...

16 Mart 2009 Pazartesi

tanrı'yla monolog -1-

-doktor, size sık sık tanrıya yakardığımdan bahsetmiştim değil mi?
-evet.
-dün gece, ilk kez, benimle konuştu...

doktor elindeki kağıda not aldıktan sonra konuştu:

-ilginç...
-bir hayli... bunun üzerine ben sanki tek bir kelime söyleme hakkım varmış gibi düşünüp ona soruverdim: Niçin?
-pekâlâ o ne dedi?
-ancak bir tanrı'nın verebileceği gibi cevapladı beni ve bana,

"Çünkü de ondan..." dedi...

15 Mart 2009 Pazar

kendinden geriye

Bir şey bırakmıyor olduğunu gördü, terk eylediği vakit bu hayatı... Unutulmak korkusuyla bir şeyler yazmayı istedi. Bir tomar kağıdı çıkarıp önüne koydu. En üstteki kağıda bir şeyler karalamaya başladı. Beğenmedi buruşturdu attı. Sonra bir daha, sonra bir daha...

Tam bir kere daha başlayacaktı ki yazmaya, bir önceki yazdıklarının izleri düşmüştü bu kağıdın göğsüne. Bunun üzerine, yazmayı bıraktı...

İşte bu izler kalacaktı göç ettiğinde, kendinden geriye...

14 Mart 2009 Cumartesi

aslında ben...

-çocuktan beterimdir...
-...
-başarılı olmadığım aşikar...
-...
-ne yüzüm, ne yazım güzel...
-...
-bir şey söylesene...
-şimdi seni daha az seviyorum mu sanıyorsun?
-öyleyse durma, öp beni...

13 Mart 2009 Cuma

la chat de ta mére

-Fransızca mı öğreniyorsun?
Göz devirmece, sıkılmaca, iç geçirmece:
-Evet...
-Ay ne güzel. Hadi bir şeyler konuş...
-La chat de ta mére!
-O ne demek?
-Bilmem, Türkçe'den anlık çeviri yaptım.

karşılıklı duygular

"Seni seviyorum..."

Sonunda bu kelimeler döküldü ağzından. Ne çok beklemişti, bunu söyleyebilecek cesareti kendinde bulabilmek için...

Diğeri yalnızca "Ben de..." diyebildi. İlki, sarılmak için hareketlenir gibi oldu ki diğeri sözlerini devam ettirdi:

"Ben de bir hayli seviyorum, kendimi..."

12 Mart 2009 Perşembe

11 Mart 2009 Çarşamba

sırası mı?

Silahını kaptığı gibi beline soktu. Karısını da, komşusu olacak o puştu da vurmak niyetiyle kapısını açtı, Azrail ile burun buruna geldi:

“Sırası mı şimdi?” dedi, göğsünde beliren sancı ile…

Sonra da çekti onu vurdu…

9 Mart 2009 Pazartesi

engel

“Niçin?” diye sordu kendi kendine.

Tam derin derin sorgulayacaktı ki hayatını, sigarasının bittiğini fark etti.

8 Mart 2009 Pazar

aldatan

-Le vent*…
-Efendim hayatım?
-Mehmet ile yakın arkadaş mısınız?
-Niçin? Onunla da mı yatacaksın?

*le vent:(fr) Rüzgâr

azrail

-Hoş geldin, çay alır mısın?
-Oturacak değilim, seni almaya geldim.
-Hele dur ya hu, ne bu acele?
-Duramam! Daha almaya gideceğim çok insan var.

6 Mart 2009 Cuma

akıl oyunu

-121, 122, 123…
-109283, 485029, 129384…
-124, 125…
-175345, 635789…
-Ebenin!

insan dediğin...

İnsan dediğin, gelip de geçtiği bu dünyayı güzel kılmalı ve öyle terk eylemeli...

Tıpkı yatağını aşındıran akarsular gibi...

5 Mart 2009 Perşembe

-ki bir zamanlar

Eskiyen yüzünde meltemi hissetti. Aylardır, hiçbir şey yapmıyordu. Evine -ki bir zamanlar dönmek için can atardı- hiç uğramıyordu. Evinde -ki bir zamanlar çocuklarının sesleri yankılanırdı- hiçbir ses duyulmuyordu…

Elini cebine attı ve kalan bozukluklarını buldu. Onları da -ki bir zamanlar ekmeğini ona veren- denize savurdu.

-ki şimdi her şeyini ondan alan- denize...

4 Mart 2009 Çarşamba

muamma

Adam kedisine seslendi. Arkasından bir ses yükseldi:
“Kedin öldü.” dedi.
“Sen kimsin? Karım nerede?” diye sordu adam.
“O da öldü.” diye yanıtladı yabancı.
Adam kafasını avuçlarına aldı, ağlamaklı bir sesle yabancıya:
“Bir ben yaşıyorum yani şimdi öyle mi?” dedi.
Yabancı gülümsedi,
“Yaşadığını da nereden çıkardın?”

gördüm...

gördüm,
binbir türlü pisliğini dünyanın...

gördüm,
tasasını ve umudunu insanın...

gördüm,
görebileceğim her şeyi diyordum...
ki anladım, daha göreceğim çok şeyin olduğunu...